Benim Yavrum Yapmaz’ın Getirdiği Nokta

Benim Yavrum Yapmaz’ın Getirdiği Nokta

Her anne ve baba çocuğunu kusursuz görmeye meyillidir. Bir olumsuzluk duyduklarında, bunun kendi evlatlarının yapabileceğine ihtimal vermezler. Öğretmenler uyarıda bulunduğunda ise refleks haline gelmiş o tanıdık cümle hemen devreye girer:
“Benim oğlum yapmaz, benim kızım yapmaz.”

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da yaşanan ve tüm ülkenin tepkisini çeken olay, bu cümlenin toplumsal karşılığını bir kez daha gözler önüne serdi. Öğrencilerin, Öğretmenleri ile alay ettiği görüntüler sosyal medyada milyonlarca kez izlendi. Üstelik bu sadece kayda alınmış bir tanesi…

Ya kaydedilmeyenler? Azımsanmayacak kadar çok olduğuna hepimiz eminiz.

Olay sonrası ana akım medya da dahil olmak üzere tüm platformlarda tartışmalar başladı. Tartışmaların odağında öğrenciler var, ancak yıllardır gençler üzerine yaptığımız gözlem ve çalışmalar, yaşananların sadece çocuklardan kaynaklanmadığını açık biçimde gösteriyor.

Bugün gençleri en çok etkileyen alanlardan biri sosyal medya… Akşamları milyonları ekran başına toplayan fenomen dizilerin, dizi platformlarının zihinlerde oluşturduğu “sınırsız özgürlük” algısını kimse sorgulamıyor. Sanki bireyin başkasının hakkını, değerini, emeğini hiçe sayması bir özgürlükmüş gibi…

Toplumun geleceğini etkileyecek bu mesajlar, fark edilmese de en çok gençlerin dünyasında karşılık buluyor.

Ben yaşadığım bir örneği paylaşmak isterim. Bir veli toplantısında öğretmenler, çocuklarımızla ilgili bazı uyarılarda bulunmuştu. O anda biz velilerin çoğu hemen savunmaya geçti.
Hocam yanlışınız var, benim oğlum yapmaz, benim kızım yapmaz
Öğretmenleri adeta sorguya çeken bu tavır, geriye dönüp düşündüğümde hâlâ içimi sızlatır. Çünkü o gün, en çok yalnız bıraktığımız kişiler öğretmenlerdi.

Bugün yaşanan birçok problemin temelinde, işte bu yaklaşım yatıyor. Çocuklarımızı koşulsuz savunarak onlara iyilik değil, kötülük ediyoruz. Tüm sorumluluğu gençlerin omuzlarına yükleyip kenara çekildiğimizde, sadece günü kurtarmış oluyoruz.

Bir düşünelim…
Biz çocukken yanlış yaptığımızda, anne babamız bizi savunsaydı ne olurdu?
Yanlışa devam ederdik.
Hatta daha fazlasını yapardık. Çünkü arkamızda ne olursa olsun bizi koruyan bir duvar olduğunu bilirdik.

Ben 50 yaşına gelmiş bir birey olarak okul yıllarımı hatırlıyorum; bırakın öğretmene karşı gelmeyi, yüksek sesle konuşmaya bile çekinirdik. Yanlış yaptığımızda önce öğretmenimiz bizi hizaya çekerdi, eve gittiğimizde de “Ne bu hal?” diye hesap soran bir anne-babayla karşılaşırdık. “Baba, öğretmen beni dövdü.” dediğimizde bile çoğu zaman ikinci kez azar işitirdik. Bugün yaşıtlarımın çoğu bu tabloyu iyi bilir.

Şimdi ise manzara değişti…
Çocuklarımızın kontrolünü tamamen serbest bıraktık. Böyle olunca gençlerimiz elimizin altından kayıp gidiyor.

Yapmayın Anneler Babalar…
Öğretmeniniz, komşunuz veya herhangi bir yetişkin sizi çocuğunuzla ilgili uyardığında lütfen kulak verin. Çocuklarınızı takip edin. Öğretmen bir durum anlattığında, çocuğunuzun söylediği her şeyin yüzde yüz doğru olduğuna körü körüne inanmayın. Çünkü hepimiz çocuk olduk ve biliriz: Çocuk psikolojisi, kendini savunmak için suçu başkasına atmaya çok yatkındır.

Bu nedenle, bir olayı dinlemeden kavga etmeyin. Unutmayın:
Ettiğiniz her kavga, çocuklar tarafından bir koz olarak kullanılacaktır.

Ve lütfen…
“Benim oğlum yapmaz, benim kızım yanlış yapmaz.” demeyin.

Çünkü bugün yaşanan pek çok sorunun ortağı ne yazık ki biz anne babalarız.

Selam ve Dua İle…

7 Aralık 2025 Pazar

 

Exit mobile version