Yaklaşık bir yıl önceydi. Cuma namazının ardından, imam odasında cami imamı olan bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. O sırada biri içeri girdi ve,
“Hocam, müsaitseniz bir sorum olacak,” dedi.
Hoca, “Buyurun,” der demez adam söze girdi:
“Hocam, bu yıl zekâtımı depremzedelere vermek istiyorum, uygun mudur?”
Hoca hiç tereddüt etmeden, “Elbette uygundur, gönül rahatlığıyla verebilirsiniz,” dedi. Bunun üzerine ben de söz alıp adama döndüm:
“Beyefendi, yakınlarınızda fakir akrabalarınız yok mu? Varsa, öncelikle onlara vermeniz gerekir. Çünkü depremzedelerin arkasında koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve seksen beş milyon insan var. Ama akrabalarınızın arkasında, belli ki sizden başka kimse yok.”
Adam hiç düşünmeden, son derece rahat bir ifadeyle,
“Evet, fakir akrabalarım var ama biz küsüz, konuşmuyoruz,” dedi.
Bunun üzerine hoca hemen söze girdi:
“Ne demek küsüz, konuşmuyoruz? Bir Müslüman, başka bir Müslümana küsemez; bu dinen caiz değildir. Üstelik yakın akrabaya bakmak farzdır. Bozbey’in de dediği gibi, önce git akrabanla barış, bugüne kadar hakkını gözetmediğin için ondan helallik iste ve zekâtını da onlara ver. Aksi halde onları kenara itip başkasına hayır yapamazsın. Allah’ın rızasını kazanmak, senin egondan daha mı değersiz?”
Bu sözlerin ardından adam başını öne eğdi ve,
“Haklısınız hocam,” dedi. Ardından da derhal yapması gerekeni yaptı.
Hani bir söz vardır ya: “Herkes kendi kapısının önünü temizlese, ortada kirli bir yer kalmaz.” İşte tam da öyle… Herkes önce kendi sorumluluğunu yerine getirmeden, gerçek güzellikler yeşermez.
“İslam ümmetinin hali ne olacak?”
“Filistin’de insanlar ölüyor”
“Gazze yerle bir oldu”
“İki milyar Müslüman ne yapıyor?”
gibi cümleleri sıkça dillendirenlere baktığımızda; kimisinin ortağını, kimisinin işçisini, kimisinin dava arkadaşını, kimisinin akrabasını, kimisinin evladını, kimisinin anne babasını bir mendil gibi buruşturup kenara ittiğini görüyoruz.
Bu şekilde İsrail’den pek de bir farkımız kalmıyor.
Oysa insan, en yakınına karşı adaletli ve merhametli değilse; önce çevresine, sonra etrafına el uzatmıyorsa, söylemleri ne kadar yüksek olursa olsun, Gazze’de bir yaprağı dahi kımıldatamaz. Çünkü yakınına faydası olmayanın, uzak diyarlara da uzanacak bir etkisi olamaz; yarınlara umut aşılaması da mümkün değildir.



